Taslak olarak ortaya çıktığı günden itibaren karşı çıktığımız, komisyon aşamalarında ve görüşmeleri sırasında çeşitli eylem ve etkinlikler düzenlediğimiz Öğretmenlik Meslek Kanunu, 3 Şubat 2022 tarihinde tüm itirazlara rağmen yasalaşarak yürürlüğe girmiştir.
Ana Muhalefet Partisi’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurusu için hazırladığımız raporda; esas bakımından bu Kanunun tamamıyla belirsizlikler üzerine tanımlandığı, göstermelik birkaç madde düzenlemesi ile öğretmenlerin özlük haklarına dair bütün yetkinin Milli Eğitim Bakanlığı’nın çıkaracağı yönetmelikler düzeyine indirileceği uyarısında bulunmuştuk. Bu uyarımız 12 Mayıs’ta çıkarılan Aday Öğretmenlik ve Öğretmenlik Kariyer Basamakları Yönetmeliği ile somutluk kazanmıştır.
Öğretmenlik mesleğinin, temel alanlarını düzenlemek, eğitim sisteminde öğretmenin konumu ve güvencelerini en temel şekilde belirleyecek bir meslek kanunu olması gerekliliği yıllarca Eğitim-İş tarafından dile getirilmiştir. Ancak AKP iktidarı tarafından temel yasa yapma teorisine aykırı şekilde düzenlenen Öğretmenlik Meslek Kanunu nasıl öğretmenin ihtiyaç ve talepleri dinlenmeksizin yasalaştıysa söz konusu yönetmelik de Bakan Özer, “eğitim paydaşlarından alınan görüşler” doğrultusunda hazırlandığını söylese de Anayasa’ya ve yasalara aykırı hükümler taşımaktadır.
Öğretmenlik Meslek Kanunu ile Bakanlığa verilen ölçüsüz, çerçevesi belirsiz yetki, bu defa Yönetmelik ile kendisini göstermiş, çalışma rejiminin anayasal ve yasalar ile güvence altına alınmış esasları yönetmelik ile tırpanlanmış olup, daha genelde de bu suretle Anayasa’nın 7. maddesinde yer alan “yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi” de açıkça ihlal edilmiştir.
Öncelikle öğretmenlik zaten bir uzmanlık mesleği olup, bunun dışındaki kariyer basamakları kabul edilemez. Bunun yanı sıra gerek Kanun gerekse de ortaya konulan Yönetmelikte, uzman öğretmen, başöğretmen unvanlarının tanımı, görev ve sorumluluk esasları, özetle statüsel konumları ana hatları ile dahi belirlenmemiştir. Bu statüler arasındaki farklılık bu yönleriyle tam olarak belirlenmediğinden, bu unvanların birbirlerine karşı konumları, ücret farklılıkları yani çalışma koşulları ifade edilmediğinden, yapılacak ayrımda tam olarak hangi kriterin esas alınacağı belirsizdir. Ücret farklılıklarında ortaya çıkacak durum, belirsizliğe konu olduğundan “eşit işe eşit ücret ilkesinin” sağlanması mümkün olmayıp, Anayasanın 55. Maddesinde öngörülen ücret güvencesi de hiçe sayılmaktadır.
Diğer yandan aday öğretmenliğin kaldırılması sürecini öngören madde düzenlemesinde tam bir keyfiyet öngörülmektedir. Aday değerlendirme komisyonu adı altında hangi esaslarla çalışacağı, kimlerden oluşacağı belirsiz bir komisyon bu aday öğretmenlik sürecinin belirleyicisi olacaktır. Mesele en vahim haliyle artık, o adını sıkça duyduğumuz dernekler, vakıflar ve yandaş benzeri yapılardan referans almayan kimsenin öğretmen olarak atanmayacağı bir düzen sistematik hale getirilmiştir.
Sendikamız öğretmenler arasında 2006 yılından beri yaratılan ekonomik kayıpları dahi gidermeyen, öğretmenler odalarını bölecek, öğretmenlik mesleğine zarar getirecek düzenlemelerin iptali için her türlü mücadeleyi vermeye sonuna kadar devam edecektir.
Öğretmenlik mesleği aynı kanunda da yer aldığı üzere uzmanlık mesleği olup uzman öğretmen, başöğretmen unvanları kaldırılarak tüm öğretmenlere kıdemine göre ek ödemeler koşulsuz ödenecek şekilde düzenleme yapılması şarttır. Öğretmenlik mesleğinin öğretmenlikten öteye unvana ihtiyacı yoktur.
Eğitim-İş olarak öğretmenin, memuriyet güvencesini tırpanlamayı, biat kültürünü yerleştirerek eğitimci olmanın gereğini taşıyan özgüvenli öğretmenleri sürecin dışına atmayı, çalışma barışını yok etmeyi amaçlamış bu Yönetmeliğin iptali, ayrıca dayanağı olan Öğretmenlik Meslek Kanununun ilgili hükümleri bakımından da Anayasa Mahkemesine başvurulması için Danıştay nezdinde dava açacağız.
Öğretmenleri hak ettikleri özlük ve ekonomik haklarına ulaştıracak meslek onurumuza yakışır bir meslek kanununa sahip olana kadar mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz!
MERKEZ YÖNETİM KURULU